Gece patates soyarım, gündüz patates soyarım hiç düşünmemiştim patateslerin rüyalarıma gireceğini hiç düşünmemiştim kabuklarını soydukça borçlarımın eriyeceğini soğan da doğrarım oysa, patlıcanları ikiye dörde bölerim…
Aylık Edebiyat Dergisi
Gece patates soyarım, gündüz patates soyarım hiç düşünmemiştim patateslerin rüyalarıma gireceğini hiç düşünmemiştim kabuklarını soydukça borçlarımın eriyeceğini soğan da doğrarım oysa, patlıcanları ikiye dörde bölerim…
Kendim söylesem kendi sevgimi gizlice bir kenarda Bir de yazsam sabahtan akşama güne dair hikâyemi Bir nefestin göklere yükselen duman bir ırmaktın Yollarda akıp giden…
Yaşadığım evden daha güzel mezarlara rastladım Eyüp’te dilim tutuldu okuyamadım rahmetlilerin ruhuna bir Fatiha bile ne hayat ama dedim sonra ölüme rağmen hiçbirinin bozulmamış rahatı…
çayım soğuyor bir okluk canım sığmıyor bana kocaman gelen avuç içi kadar dünyaya bardağa koymadığım şeker eriyor çay tabağında ve mezarı dünya denen mezrada…
bu otuzda üçüncü yılım ağır kuru yük gemisi olarak geçiyorum boğazın serin sularında artık her şeyi üç kere düşünüyorum üç yudumda içiyorum suyu üç kere…
Bugün 23 yaşıma giriyorum beni her gün öldüren dostlar doğum günümü kutluyorlar bugün bana bir hayat hazırlamayan annem kutlama hazırlıyor akşama konuklar ağırlayacağım misafir gibi…
Kuşkunun üzeri açılıyor yoktan yere Hemen taşınıyoruz içimizdeki eve. Kaç defa dedim ki Tek bir örtü serelim aramıza. Evet, yoruyor ince düşünmek Elimden başka…
hangi kuytuyu sevdiniz en son var mı aranızda eğersiz at binicisi cebinizde kaç tane anahtar mevcut kaç tane dünya çilesi suları içilmeyen çeşmeler çağındayız geçmiş…
Sürekli çarşılardan gelirdin sen Aynalı çarşılardan kapalı çarşılardan arastalardan geçerdin Fildişi taraklarla dönerdin üç düğmeli yeleğinin cebinde Bir kilo koleti bir bakraç dağ kokulu keçi…
İnce vehimlerle çiziyorum Son yarısını yüzünün Silmeyi unutunca gözlerini Sicilim bozuluyor Mahcubum ve tedirginim Biraz da kin tutarım Tam burada bölüyorum zamanı Resim kanıyor…
1. Kumların kavgalı olduğu rüzgar Kumları dövüyor Bedenini bıraksa kanatları yok Suskunluğun acısı kırık camları çiğniyor Omzuna doladığı boncukların her biri Mavi yeşil Işık içre…
a./ göğsünün uçurumuna düşeyazdım baksana çocuk esirgeme kurumu’ndaki yavruların sinik gülüşlerinden düşeyazdım büyükçe bir söz külçesi hâlinde devlet dâirelerinde döndürülen dolapların vıcık vıcık rutubetinden olsa…
XXX bismillah. bir tencere pilavımız vardı bizi doyurmayan. dilimizde kalıyor olmalı, andığımızın adı. ya da ‘ben’ doyuyoruz da, sofrabaşları alabildiğine ibrahimsiz. bu seyirle nerede ‘biz’?…
Zamanın karnında taşınır kıyamet Yağmurlara hamile bulutların altında Sen uzak ülkelerden deli taylarla gelirsin Gözlerini çerçeveletip asarım gökyüzüne Aşk kaç rekâttır sizin şehrinizde Gecenin…
almira, bozkırın kızı adı çöllere yakışan kızıl prenses kim koydu bu adı sana almira, insan kırılma noktasını gözlerinden pırıltı ayaklarından direnç sesinden coşku göçtüğünde…
“Sayısız insanlardan En iyileri öldü Dişleri çürük bir fahişe Ezik bir medeniyet uğruna” Ezra Pound Hayatı derinlemesine sorgulamayan, yeri geldiğinde hafife alıp onunla alay…
Annemin duaları olmasaydı. Annemin bana dair sancıları olmasaydı. Uzun yalnızlıkları, kapalı kapılar ardındaki sırları, erdemlere yaslı anıları olmasaydı burada şimdi tam da burada olmazdım. Olamazdım,…
Bugün çeşitli kuşlar beni alkışladı. Mevsim yağışları başladı ve küçük yeğenim de Çünkü çocukluk ayakları yerden kesen bir şeydir Bugün kahvaltı ettik mor Onun çorapları…
yüksek duvara bütün elleriyle tutunan şu sessiz varlığın bir sesi var mıdır sırtı dönük huzursuzca sarılmış taş duvara bu sessiz cüssenin bir sesi olmalı hem…
Sabahtı. Bir yaz sabahı. Sultan kapısının, çıkışta sağda girişte solda kalan köşesindeki yem tezgâhına başını koymuş uyuyordu çarşaflı yemci kadın. Önündeki yem tabaklarından usulca yem…
gece yine şehre sarıldı. ışıklar yandı bir evde ve çaylar çoktan içildi. bu akşam ben de çay demleyecektim fakat çay kalmamış. su katınca aromasına göre…
Anlamlandırma’dan Ol’maya Doğanın Müzikalitesi Sinan Karadeniz, ‘nesnel imgelem’ yerine ‘estetik aydınlanma’yı temel bir tutum belirleyerek yazınsal eserine biçim veren bir şiirsel algıya sahiptir. ‘Yomblues’ adlı…
Tepeler arasında kalan düzlüğe yerleşmiş küçük ve şirin bir köy… Köyü, kaza ile vilayete bağlayan şose göz alabildiğince uzanıyor. Kenarlarında taşlar arasından fırlayan dikenler, çiçekler,…
– Yürüyüşün alegorik haritasındaydı kulluk. Her insan bir renkti. Her insan bir dünyayı sırtlamıştı. Amaçlara amcalık yapanlarla, amaçlara analık babalık edenler arasındaydı Sırat.Ve çoğu ben…
Sokaklar insanlar ve markalarla dolu. Bilmediğimiz bir dil konuşuluyor, her yerde. Israrla dinliyoruz ama! Anlamaya çalışıyoruz. Anlamanın ne olduğunu anlamaya hem de. Belki bu sayede……
Hayret edilecek günler göresin dermiş eskiden bir Çinli birine beddua ederken. Hayretâmiz günlerde yaşıyoruz. Şehirlerde göğe bakma durakları kapalı. Ahalicek göğe bakma özürlüsü olduk. Burnumuzun…
İnsana bu varlık âlemindeki seyahatini kolaylaştıracak binek lâzım olduğu vechile bu bazen at, bazen eşek, bazen katır, bazen de deve olabilmektedir. Eşek; bilimdir… Ağır ağır…
“İpliği Pazara Çıkmak…” Sözde sihir vardır. Nebevi bir hüküm ve haber cümlesidir bu. Sözün esiri olur insan. Yani söz sihri açar, yayar ve işiteni sarar.…
Değiştirilmek/dönüştürülmek istenen bir toplumda en büyük savaş aslında kelimeler üzerinden yürütülür. Eğer bunun farkında olmaz ve karşı bir hassasiyet içinde mücadele vermezsek dilimizdeki kelimelerin ya…
Günümüzde toplum olarak epey gelişimler gösterdik galiba. Bir mahalle kahvesinin önüne çektikleri sandalyelerde saatlerce oturarak, sabır ve merakla gelen geçeni seyredenlerin sayısı hiç de az…
‘Aşklarımız işgal altındadır’ diyordu ya şair; sadece aşklarımız değil, yarınlarımız kötürüm bizim. Kefilsiz, senetsiz, kartsız, şartsız, taksite bağlattık geleceğimizi! Gel vatandaş sen de taksite bağlat,…
Sözü uçuran kenarı iğne oyalı, yumuşak dokulu kumaş hafifliğinde kanatlandıran, Yemenli bir cembiye ustasının sedef kakma sapı yaparken ki incelik ayarı hassasiyetiyle saniye ayarı yapılan…
1- Ağlasa âşık belâ-yı hecr ile nâlân olup Gözlerinden akan anun yaş yerine kan olup 2- Geh cefâ kûhı gubârından örünse kisveti Geh belâ…
Dünya denilen bu uçurumun uğultusu bitmez. Uçurum uğultusuyla bitecek bir gün. Her şeyin bitecek olması korkulacak bir şey değil. Belki mutlak bir bitiş ve yok…