Annemin ceviz sandığı yani o çeyiz sandığı
Sadece tahta barınak değil yastık kılıflarına
Anahtar deliğinden içeri süzülen
Sırları da saklar: Hey gidi günler hey!
İkinci el kazak giydik yıllarca ölmedik ya
İkinci el tencere tavada pişti ne taşıdıysa babam
Tek döşekte beş kardeş tek sahanda yumurta
Elbette varlık kadar yokluğun da bir hikmeti vardı
Hikmetten çok kıymeti babamın nazarında
Oralet kavanozu kırıldığında sıkıntılar defolurdu
Şeker yoksa da pekmez tatlandırırdı çayı
Ölümle konuşmaya başladığında babam
Anneme bir şey olmasın diye dua etti sürekli
Kendisi hazırdı uçmağa ama annemi
Emanet edemezdi devrime ve çocuklarına
O yüzden gözünün önünde hep bir çıban sancısı
Bir kader izi gibi kaldı son anına kadar
Yetimlik kederdir fırtına gibi keser diye bilirdik
Yaşı büyütülüp ipe gönderilen Erdal’ı
Sonra Mustafa’yı sonra Adnan’ı sonra İskilipli Atıf’ı
Hatta Deniz’i de düşünüp içlenirdik çaresiz
Cuntanın gadrinden korkardık en çok ve fakat
Yakıştıramazdık ölümü babalarımıza
Tarlada hiç sararmayacak bir mısır püskülü gibi
Hayatımıza bağışlanmış bilirdik babalarımızı
İşte kâbus: Anne koş! Babamın kalbi alev alev
Hızla koşuyor damarları babamın su getir
Tavanda ne görüyorsa her seferinde dudağına ilişen
Şu mutlu tebessümün adı ne anne
Taflan mevsimi çıkrık sesleri fındıkkurdu yığınla güllük
Hisse senetleri icraatın içinden ve Trabzon’un şampiyonluğu
Hiçbiri değil anne babam durgun su gibi mutlu
Ölüme gülümseyen koskoca bir umutsuzluk
Latest posts by Özcan Ünlü (see all)
- Şimdi Biz Tam Da Neye Göreyiz? - 5 Ekim 2017
- İşe Giden Kadınlar - 7 Nisan 2017
- Ben Meseli-29 - 1 Ağustos 2015
Bu yazı yorumlara kapalı.