tırnaklarımı kestim bir bir şimdi daha uzağım kendime veya kendim sandığım o paramparça bütüne içimde büyüyen çölde buldum kıyamet alametlerini sessizliğim sağır edince beni yanlış…
Aylık Edebiyat Dergisi
tırnaklarımı kestim bir bir şimdi daha uzağım kendime veya kendim sandığım o paramparça bütüne içimde büyüyen çölde buldum kıyamet alametlerini sessizliğim sağır edince beni yanlış…
Nasıl oluyor da yağmurlar giyinip yağmurlar giyinip Böyle nasıl usanmadan usanmadan böyle Yağmurlar giyinip giyinip nasıl ıslak bir ruhta azrail tekrarlamak Bu senin kaçıncı ölüşün…
kahramanlıkla ihânet arasındaki kıl kadar mesâfe için a. arkadaşlar! üzgün birer çiçek oldunuz bezgin birer çiçek olarak kaldınız aşk diyârında öyle ya: yaşam, mosmor eziklikten…
hiç toz kondurmadım dostluğuna, hep yolunu gözledim, bilesin! çok aziz bildim seni kendimden, az gittim, senden geldim kendime! ilk gördüğümde seni; vuruldum, son gördüğümde ben,…
Buradayım Adımlarım müneccimleri korkutmasın diye Yürümekten vazgeçtim banka önlerinde Yoksul olduğum gerçeğini Duyurmadım böldüğüm ekmeğe Rabbim dedim Garipliğim peygamberden hediye Şükür dedim El salladım içimdeki…
Bir damla su… Öylesine aziz, öylesine bereketli… Şeffaf, saf ve temiz… Kimi zaman derelerde, göllerde; kimi zaman denizlerde, okyanuslarda… Sıcak havaların teşrifiyle oluşan buhar sonra……
Beton dağların arasında ilerliyorlardı. Abdülkerim birkaç yıldır burada yaşıyor olmasına rağmen hâlâ bu beton dağlara alışamamıştı. Üç tarafı mavi denizle çevrili yemyeşil bir kara parçasının…
Gecenin karanlığını beyaz ışıltılarıyla aydınlatmaya çalışan kar tanelerinin, rüzgârın da etkisiyle cama tatlı tatlı vuruşlarını dinliyorum. Ruhum, bembeyaz bir örtüye teslim olmuş doğanın gizemine kaptırıyor…
Yolda yürürken, otobüs durağında beklerken, bir bankta otururken, caddede, çarşıda, kalabalıkta, tenhada… Gördüğüm insanların bütün suskunluğu, eşyalara dil oluyor. Ellerime yağan, sonra ellerimden yağan yağmurun…
Ellerin üzerinde bir el durur Gizli ve bir o kadar açık Sayısız perde aralıklarında Kristalleşen zaman kendini geride bırakır Arınır yüzü aynasında Ve o çıplaklık…
hengamenin en hararetli anlarında sorsan: kimsin, senden fışkıran çile n’ola ruhunu delik deşik ettiğin bir kadının atları bunlar yabanıl ve asi bir ok gibi koşan…
Mahmut Bıyıklı’ya Uykuları bölen rüya mı? Kendini ele veren ruhun Parmak izleri mi? Yalnız yazılır Herkesçe okunurdu eskiden Şimdi herkes yazıyor Okuyanı olmayan Ben deyince…
Simitlerinde alın terinin tuzu Gözlerinde can bulduğunuz taze balıklar Kısmetine razı bir kedi Vira bismillah… Bebeği gülen gözlere Vaktinde bir günaydın mı buldunuz. Vapurları sallayan…
Bir eliyle paketi kolayca açıp içinden sigarayı çıkardı ve boşta kalan eliyle de masanın üzerinde çevirip durduğu çakmağı yaktı. Başını eğip ağzının ucundakini tutuşturmak üzereyken…
Birkaç kişi dışında ayakta bekleşiyoruz. Taburelerde yaşlılar değil, kapanlar oturuyor. İnsanları kuyrukta bekletmektense sıra numarası verilmesi çok iyi. Araya kaynak yapılmasını da önlüyor üstelik. Sigara…
Su yürüyor parmak uçlarımı ezerek Aklı çelinen kalabalıklar Ki tepinip dururlar beynimde. Sabahı boyayan çocuklar görürüm Düşleri ağrıyan anneler. Kucağına gölge düşmüş duvarlar Aklıma takılıp…
ve değişik bir bahar kokusu sürükleniyor avuçlarının içinde kapının dibine denizler dökülüyor gümüşten akşam sarısı güvercinler sonra korkulu sarmaşıklar çiçeklenir ve şekillenir bahçe duvarının derinlerinde…
Şair Abdurrahman Adıyan’a Göğün siyah gölgesine mavi düğümler atan terzi iğnesinden sarkan ipin hangi kozanın ipliği olduğunu biliyor muydu? En afili haberleri kodlayan mors tuşlarının…
İnsanoğlunun yeryüzüne bırakıldığı günden bu yana, hayatın keskin ve kırılmaz anlarında insanın, mutlak bir yaratıcının varlığını arıyor olması bize, bir inanma, bir muhtaç olma içgüdüsüne…
Mustafa Pınarbaşı için… I. biz batıpark’ta kuşlara şiir içirirdik II. ey şairim diken gibi battı saatler ekim-kasım yaralarıma şiirin suphisi / tatlı serseri yalnızlığın piri…
Arapçadan Çeviren: Hakkı Erçetin “Şiirin gözünden sürmeyi çalıyorlar” diyorsun Kapanmış yaramı açıyorsun Harlıyorsun işte sıtma ateşimi Diyorsun ki sürmeyi çalıyorlar Sadece sürmeyi mi; Şiirin gözünden…
Ebubekir Hâzım Tepeyran’ın 1910 yılında yayımlanan ‘Küçük Paşa’ isimli romanı, edebiyatımızda Nabizâde Nazım’ın ‘Karabibik’(1890) isimli uzun hikâyesinden sonra köy hayatını konu alan bir eserdir. ‘Küçük…
“Azrail bile ayağıma kadar geliyorsa! Sen neyin derdindesin?” diye yazmıştı günlüğüne. Ama sayfaları karıştırıp bu ifade ile tekrar karşılaşınca çok korktu. Bir hilal kaş uğruna,…
Geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde Aynadaki Rüya ile Kurmaca ve Gerçeklik adlı kitaplarıyla edebiyat eleştirisinin kıyılarında dolaşan Hasan Öztürk, 2016 sonlarında okuyucusuyla buluşmaya başlayan son kitabı…
İnsanoğlu var oldukça ve hafızasında geçmişinin onu ürperten satırlarını taşıdıkça ve bu bağlamda bireysel duyuşlar, bir iç çekişler gibi ama şairlerin ama hikayeci ve romancıların…