dokuz bazen bir aralıktan kaçırıyorum aklımı, öyle yalnızım ki bu kadar olur. baktım dünya duruyor yerinde, yerinde duruyor çakıl taşları ve rüzgar kırılmış kadınlar ve…
Aylık Edebiyat Dergisi
dokuz bazen bir aralıktan kaçırıyorum aklımı, öyle yalnızım ki bu kadar olur. baktım dünya duruyor yerinde, yerinde duruyor çakıl taşları ve rüzgar kırılmış kadınlar ve…
Gördün mü? geceler nasıl netameli geçti üstümden Çünkü her kelime bir yara kurulan her cümle yalnız bir türkü yakabilir içimde Bana verdiğin sözcüklerin ellerine bakamıyorum…
Evlerin Tanrı’m ne güzel, içleri insan ölüsü Geçmiyor muhabbet büyük yataktan koltuklara Duvarları gururla yalıtımlı, aman zarar gelmesin Dokunmatik mahkûmiyet yaşayan inananlara. Tanrı’m evlerin ne…
Uzun zamandır duymadığım kuş seslerini duyuyorum. Binaların üzerini örten gri renge bürünen gökyüzünden geliyor. Cik cik sesleri sokakta yankılanırken sabahın bu kör vaktinde bir kadın…
Kızım İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesinde yatıyordu. Bir ay boyuınca gidip geldim ama bir sonuç elde edemedim. “Tedavi devam ediyor, bugün git yarın gel.” dediler.…
Divan şiiri ve deneysel edebiyat birbirinden fersahlarca uzak, hatta birbiriyle kavgalı iki ayrı dünyanın kavramı gibi algılanıyor. “Deneysel Edebiyat Yönüyle Divan Şiiri” adlı kitabınız “Divan…
Ahmet Edip Başaran’a İşgal altında zihinler Coğrafya, silinmiş bir tahtada kaldı Alçak baskınlar çağında İnsanlıktan çıkınca insanı düşman gören Çok kudurmuş ülkeler, az gelişmiş köleler…
Yağmur yağarken Tebessüm etmişken toprak Çocuklar başını gökyüzüne çevirmiş Tuhaf çığlıklarla dudaklarını yormuşken Yüzün henüz ıslanmışken gel… Yalınayak düşler Destursuz sokulmuşken Uykunun uysal kucağına Duaya…
Mehmed Âkif, İstanbul’un Sarıgüzel semtinde, 20 Aralık 1873’te Hoca Tahir Efendi ve Emine Şerife Hanım’ın biricik evlatları olarak dünyaya geldiğinde bu millet için ne kadar…
İnsanın bakmasını bilen bir gözü varsa ne güzeldir hayat ve içindeki her şey. Kullanmasını bilince bir yüce armağan olarak verilmiş günlerin kadrini kıymetini, boyu bulutları…
Onunla ilk karşılaştığım gün hemen yanındaki masada çay içiyordum. Yağmurdan sonra açılan masmavi göğün altında ıslak bir hüzün şehri yalayıp geçiyordu. Sessizlik karanlığın kalbinden süzülen…
Yazmak, sır dolu eylemlerin başında geliyor. Yazma düşüncesinin zihninizde belirmesi veya içinizde böyle bir isteğin oluşması, sözcüklerin kâğıda aktarılabilmesi için her zaman yeterli olmuyor. “Hayatta…
Her dem tazeliğini koruyan bir ‘hamur’a şiir şerbeti dökülerek yapılmış öyküler… Şiir ve öyküleri; Yedi İklim, İstanbul Bir Nokta, Temmuz, Mağaradakiler, Temrin, Hayal Bilgisi, Ayna…
“İnsanın içi ve dışı hakkında sayfalarca yazı yazılabilir. Benim içim ve dışım hakkında ise söyleyecek tek sözüm var. Testinin içindeki neyse dışındaki o değildir: testinin…
tırnaklarımı kestim bir bir şimdi daha uzağım kendime veya kendim sandığım o paramparça bütüne içimde büyüyen çölde buldum kıyamet alametlerini sessizliğim sağır edince beni yanlış…
Nasıl oluyor da yağmurlar giyinip yağmurlar giyinip Böyle nasıl usanmadan usanmadan böyle Yağmurlar giyinip giyinip nasıl ıslak bir ruhta azrail tekrarlamak Bu senin kaçıncı ölüşün…
kahramanlıkla ihânet arasındaki kıl kadar mesâfe için a. arkadaşlar! üzgün birer çiçek oldunuz bezgin birer çiçek olarak kaldınız aşk diyârında öyle ya: yaşam, mosmor eziklikten…
hiç toz kondurmadım dostluğuna, hep yolunu gözledim, bilesin! çok aziz bildim seni kendimden, az gittim, senden geldim kendime! ilk gördüğümde seni; vuruldum, son gördüğümde ben,…
Buradayım Adımlarım müneccimleri korkutmasın diye Yürümekten vazgeçtim banka önlerinde Yoksul olduğum gerçeğini Duyurmadım böldüğüm ekmeğe Rabbim dedim Garipliğim peygamberden hediye Şükür dedim El salladım içimdeki…
Bir damla su… Öylesine aziz, öylesine bereketli… Şeffaf, saf ve temiz… Kimi zaman derelerde, göllerde; kimi zaman denizlerde, okyanuslarda… Sıcak havaların teşrifiyle oluşan buhar sonra……
Beton dağların arasında ilerliyorlardı. Abdülkerim birkaç yıldır burada yaşıyor olmasına rağmen hâlâ bu beton dağlara alışamamıştı. Üç tarafı mavi denizle çevrili yemyeşil bir kara parçasının…
Gecenin karanlığını beyaz ışıltılarıyla aydınlatmaya çalışan kar tanelerinin, rüzgârın da etkisiyle cama tatlı tatlı vuruşlarını dinliyorum. Ruhum, bembeyaz bir örtüye teslim olmuş doğanın gizemine kaptırıyor…
Yolda yürürken, otobüs durağında beklerken, bir bankta otururken, caddede, çarşıda, kalabalıkta, tenhada… Gördüğüm insanların bütün suskunluğu, eşyalara dil oluyor. Ellerime yağan, sonra ellerimden yağan yağmurun…
Ellerin üzerinde bir el durur Gizli ve bir o kadar açık Sayısız perde aralıklarında Kristalleşen zaman kendini geride bırakır Arınır yüzü aynasında Ve o çıplaklık…
hengamenin en hararetli anlarında sorsan: kimsin, senden fışkıran çile n’ola ruhunu delik deşik ettiğin bir kadının atları bunlar yabanıl ve asi bir ok gibi koşan…
Mahmut Bıyıklı’ya Uykuları bölen rüya mı? Kendini ele veren ruhun Parmak izleri mi? Yalnız yazılır Herkesçe okunurdu eskiden Şimdi herkes yazıyor Okuyanı olmayan Ben deyince…
Simitlerinde alın terinin tuzu Gözlerinde can bulduğunuz taze balıklar Kısmetine razı bir kedi Vira bismillah… Bebeği gülen gözlere Vaktinde bir günaydın mı buldunuz. Vapurları sallayan…
Bir eliyle paketi kolayca açıp içinden sigarayı çıkardı ve boşta kalan eliyle de masanın üzerinde çevirip durduğu çakmağı yaktı. Başını eğip ağzının ucundakini tutuşturmak üzereyken…
Birkaç kişi dışında ayakta bekleşiyoruz. Taburelerde yaşlılar değil, kapanlar oturuyor. İnsanları kuyrukta bekletmektense sıra numarası verilmesi çok iyi. Araya kaynak yapılmasını da önlüyor üstelik. Sigara…
Su yürüyor parmak uçlarımı ezerek Aklı çelinen kalabalıklar Ki tepinip dururlar beynimde. Sabahı boyayan çocuklar görürüm Düşleri ağrıyan anneler. Kucağına gölge düşmüş duvarlar Aklıma takılıp…
ve değişik bir bahar kokusu sürükleniyor avuçlarının içinde kapının dibine denizler dökülüyor gümüşten akşam sarısı güvercinler sonra korkulu sarmaşıklar çiçeklenir ve şekillenir bahçe duvarının derinlerinde…
Şair Abdurrahman Adıyan’a Göğün siyah gölgesine mavi düğümler atan terzi iğnesinden sarkan ipin hangi kozanın ipliği olduğunu biliyor muydu? En afili haberleri kodlayan mors tuşlarının…
İnsanoğlunun yeryüzüne bırakıldığı günden bu yana, hayatın keskin ve kırılmaz anlarında insanın, mutlak bir yaratıcının varlığını arıyor olması bize, bir inanma, bir muhtaç olma içgüdüsüne…
Mustafa Pınarbaşı için… I. biz batıpark’ta kuşlara şiir içirirdik II. ey şairim diken gibi battı saatler ekim-kasım yaralarıma şiirin suphisi / tatlı serseri yalnızlığın piri…
Arapçadan Çeviren: Hakkı Erçetin “Şiirin gözünden sürmeyi çalıyorlar” diyorsun Kapanmış yaramı açıyorsun Harlıyorsun işte sıtma ateşimi Diyorsun ki sürmeyi çalıyorlar Sadece sürmeyi mi; Şiirin gözünden…
Ebubekir Hâzım Tepeyran’ın 1910 yılında yayımlanan ‘Küçük Paşa’ isimli romanı, edebiyatımızda Nabizâde Nazım’ın ‘Karabibik’(1890) isimli uzun hikâyesinden sonra köy hayatını konu alan bir eserdir. ‘Küçük…
“Azrail bile ayağıma kadar geliyorsa! Sen neyin derdindesin?” diye yazmıştı günlüğüne. Ama sayfaları karıştırıp bu ifade ile tekrar karşılaşınca çok korktu. Bir hilal kaş uğruna,…
Geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde Aynadaki Rüya ile Kurmaca ve Gerçeklik adlı kitaplarıyla edebiyat eleştirisinin kıyılarında dolaşan Hasan Öztürk, 2016 sonlarında okuyucusuyla buluşmaya başlayan son kitabı…
İnsanoğlu var oldukça ve hafızasında geçmişinin onu ürperten satırlarını taşıdıkça ve bu bağlamda bireysel duyuşlar, bir iç çekişler gibi ama şairlerin ama hikayeci ve romancıların…
hamdolsun Allah’a inandığım kadar inandım insana aralarında bir mısra kadar en uzun yolculuk insanla Allah Allahla insan arasında bundandır yalnızca kalbimize sığar mekandan münezzeh olan…
dikey acılardan geldin geldin düşey sevinçlerle -yine yosun kokusu kattın sesine- sapsarı güller arasında şarkılar söyledin evrensel bir filozof gibi yaşadın tıpkı keşişler gibi insanlığa…
Kaç zamandır, sormam Kuşburnu yangını saçlı kız Örüyor muydu, sokak başında Serkeş hikayelere kendini Topukları al al mıydı, eski günleri anımsatırcasına Yoksa her şey uçtu…
Ey çocuk, Kocaman bir korkuluk “T” Seni sarar tütün tarlasında. Başından alev alır güneş. Yedi kat çileyle kundaklanmışsın, Bulamazlar seni islim damlarında. Ey çocuk, Salıncak…
Bir mahalle olsun İçinde sadece senin bakışların Saçların yapraklar gibi savrulsun Toprak kokalım yağmurda ıslanınca. Pencere kenarında dizilmiş vazolar Seni duymayan gri perdeler bir de…
İnsanlar bir yaz günü, pamuklu astarıyla neredeyse iki kilo olan montu neden elimde taşıdığımı sorguluyor olmalıydılar. Uzun yola çıkmak üzere olduğum için yanıma tedbir olsun…
Eve girdim. Endişeli, telaşlı. Konan’ı arıyor. Yok elbette. Körpe delikanlı, fırsatını bulunca kendini sokağa atmış haliyle. Kaç kere söyledim açık pencere bırakma diye.Bırakmış. Yok, yok,…
Kâğıda kulağakaçan yazarak bir eksiğe işaret etmek istiyorum. Henüz anlamını ve anlamsızlığını bilmediğim bir noksana dikkatimi vermeye çalışıyorum belki de… Bir ilk kelime, ilk cümle,…
Birinci Dünya Savaşı’nda yaşanan Rus işgali sırasında Karadeniz’de sahil yolunun, daha doğrusu ilk karayolunun temeli atılmış oldu. Bu yol 1960’larda yenilendi, içerden daha çok kıyılara…
Şuur tezgâhında dokuduysan şiir kumaşını Çıplak bedenlere biçtiysen ar giysisini Zalime diktiysen merhamet elbisesini Örttüysen insanın ve kelimenin üstünü Biçtiklerinle diktiklerinle örttüklerinle övün -Ne mutlu…
Çirkin kızların yüzünden güzelleri öldürüyorsunuz Bir inkılâp faresinin derisine yapışıyor gemiler Beşik tahtalarının içinde bir ağaç büyüyor Bulutların hercai menekşelere karşı sabrını çalarak Henüz ölmedim…
Kuytularda takla atan ağabeylerimiz vardı bizim Ters bir rüzgârda kırılacak kadar ince bıyıklıydılar Sokak lambalarının altında namus beklediler Kâğıt oynadılar iki vakit arasında Bir ceplerinde…
Said Yavuz’a Kırılmasaydı kalbi Yazar mıydı hiç şiir Kalemin kaderi kara. Yüzündeki yangını saklarken Bir çınar gölgesine Dallarda gezinen ruhu Gördü ,kuşun kanadındaki şiiri. Boyun…
Kazakçadan Çeviren: Prof. Dr. Abdulvahap Kara – Betül Tanrıöğen Son aylarda dünya alt-üst olup aklı karışmıştı. Başından geçenler gerçek mi, yoksa gördüğü bir rüya…
Ne ilk ne de son kapıdır bu Az önce kapanan sertçe yüzüme Duvarlardan aşıp aşıp giden iç sesim Ulaşmıyor karşımdaki yüzün içine Ne de çabuk…
işlemeli bir mendil gibi katlayıp sakladım duruyor vaktin eskitme dolabında zamanı şakıyan bir çocuk uyandırır saatleri ne zaman açıp baksam avucuma dökülen sessizlik kurşunlanan suların…
Yerin altından açılan ağızdan dışarı çıktığımda kötü bir şeye tanık olacağımı nereden bilirdim. Metro istasyonunun çıkış kısmına yeni varmıştım. Gökyüzü kendisini göstermekte cimri; yorgun bulutlar…
gökte yıldızları unuturum hep bir mızrak gibi saplanınca hüzün ılık bir yağmur oluyor bakışların bulut sanılmaktan korkuyorum ağlamaktan içi çıkan ağaçlar gözlerini kaçırıyorlar benden oysa…
Halep’li bir Ana, Anam… Baktım gözlerine, Durdum daha yakından baktım. O kan tutmuş bakışlarınla kime ne söylersin, dedim sustum. Merhamet mi dileniyordu, yoksa isyan mı…
Gözler masivaya dönük, eller cepte Bir katliam var bin feryatlık Halep’te. Sözler geceden sönük, sükut heveste Bir katliam var bin ayrılık Halep’te. Umutlar soluk, kulaklar…
Ellerinin uzandığı yerde bir yarış başlar Kuşlar, evlerine dönmenin sevincindedir Yıldızlardan dünyaya iner gibi Gökyüzünden günyüzüne akar zaman Ellerinin uzandığı yerde bir yarış başlar Toprak,…
Çağımız insanının en büyük çıkmazlarından biri yalnızlık duygusu gibi görünüyor. Ne ilginçtir ki; bu yalnızlık kalabalıklar içinde yaşanıyor. Ruhsal yalnızlığın zorlukları, durgun suya atılan taşın…
‘‘Edebiyatın hayattan farkı, hayatın sınırsız detaylarla dolu olması ve dikkatimizi nadiren bu detaylara çekmesidir. Oysa edebiyat bize dikkat etmeyi öğretir’’ [James Wood, Kurmaca Nasıl İşler, s.52]…
Edebi Yönden İlk Kıyam Romanı: Fikret Eroğlu’nun ikinci romanı olan “İlk Kıyam” tasavvufi bir tema etrafında gelişen ilk romanının aksine dönemsel açıdan etrafında ciddi tartışmaların…
Edebiyatın ince ruhlu çocuğu şiir, hangi insanın gönül kapısını aralayıp içeri gererse esrik bir derviş gibi dışındaki dünyayı içine, içindeki dünyayı başkalarıyla paylaşmak için açar…
bir dağ başı mıdır uzak yakın, sen misin ben yalnızlık, sen nesin bir kapı açıldı cebimde memleketim başladım ağlamaya salıkların üzerine cebimin deliklerinden bu rüzgâr…
Tedebbür, tedabür, tedbirat… Biz tedbirler deriz onlara toptan. Tedbirlerin alemşumül sade ve saf amedleri ve senetleri mi itibar ve tabir kavramlarına geçerlik kuvveti veriyor şimdilerde?…
Sizin hiç hayalleriniz bir otobüsün altında kaldı mı? Günlerce okula kaydolacağınız günü bekleyip de çaresiz boynu bükük evinize döndünüz mü? Sokakbaşı romanının kahramanı İhsan bu…
a) elif’e dil meçhulüyüm kâf’tım! özüme meyve olmak için kef’e aşılanmış filizdim lâmelif ‘in tanıdık elif’inde yeşermiş alfabeydim kalbinde sana meylettim o’na gitmek için özümden…
Abbas Amcama ve İsmail Ercan’a naçizane bir hediyem Çocukluğum tuttu elimden Saldı yollarına köyümün Babamla diktiğim o güzelim bağlar Annemle üzüm topladığım asmalar Bir hoş…
içinde bütün sevgileri kaybolmuş bulunca vazgeçti Roma’dan, romandan… baharda çiçekler topladı sevdadan yana. kelebekler uçurdu sınırlardan öte. karlar eriyip güneşler belirince düşüncelerinde -yazmak varoluşuydu- kokteyller…
Bozkırda koşan atların toynak sesleri ve burunlarından fışkıran sıcak nefes, binici Alpagutların kılıç ve üzengi seslerine karışıyordu. Tuna’ya kadar doludizgin sürüp giden bu akın, Rus…
Beyaz bir geceye dehşetle uyandı. Dört yanını göz ağrıtan sonsuz bir beyazlık sarmalamıştı. Bu halini, bir adada mahsur kalmış bir yolcuya benzetiyordu ihtiyar. Sonsuz, kıpırtısız…
Kaldırımda yapraklar koşuyor. Ben duruyorum. Çıkmıyorum önlerine. Kesmiyorum yollarını. Koşan yaprak harıltısı, ezilen yaprak çıtırtısından daha güzel geliyor kulağıma. Kulağıma başka sesler de geliyor. Upuzun…
“Bu dünyada kör olan ahirette de kör olacaktır.” Aramadıkça bulamazsın aşığın kârı budur Sen kör oldukça arayamazsın ki onu bulasın İnsanın yeri neresi? Bu dünya…
kanlı bir el uzanır bir yerlerden su başında demirden devler bahar gelir karlar erimez her vakit yastıklarımız kuş ölülerinden beşinci as turuncu kutudayken bozduğum yeminler…
XLI “bu düzen size insanlığınızı unutturacak.” el kitabına uygun, soyut gelişeceksiniz: çok Müslüman sırf kalbi temiz! kardeşine sağır bir tepeden kopar gibi koşupduran. uçaklar yüzecek…
Bir hüznün heykelini gördüm baktığım aynalarda Sesinin yittiği yerde umarsız bir gül açıyordu Tutukluk yapmış bir silah gibi bakıyordu bana Öksüz bir çocuk uzaklardan anne…
Ömrü baharda kalmak ister kelimeler de Her sözcük biraz çocuk, biraz şairane Şairin dimağı yağız atlar gibi doru kıvrak Kozadan ipeğe açmalı imge, açmalı imge…
Kimi koyu kırmızı çizgilerin Keşfettiğimde ki, tümü aşılmak için Ve beklediğini heyecanla cengâverini “Ya Allah!” dediğimi hatırlıyorum O kadîm ve o sarsılmaz aşkla Gerisini biliyorsunuz,…
Tel tel, elektrik telleri Tel tel gökler Üstümüzde ayrılık kentleri Başka başka güneşler. Herkesin başka gökleri Gökler işte, gök değil! Altında yarım kalanlar Parça parça…
yoluma ortak olur musun kendini birtakım ukdelerle besliyor börtü böcekten rüzgardan hız alıyor da damar damar uzuyor ben senin yerine de yorulurum canımdan can vererek…
Cumhuriyet’in İlk günleri gibidir babam Mağrur, esmer ve kaskatı Kendi ellerimle hazırlarım Ama her gün, yeni baştan Şehrimizin orta yerine, darağacını
Ey sonbahar elemini savuran rüzgâr Kıyımın tarafında canları yanmış olan Uzar mı uzay gibi âlem yüzlü merhamet Bu yarayı bilemem sağaltacak var mıdır? Orman duruşlu…
Üstün başın dağınık toparlan belki bu ses çok yakınımızdadır akşam minibüsleri bu saatlerde gelir şehri terk et diyorum kendime Bilmem belki de her kişi bir…
Görülen lüzum üzerine yazıyorum bu şiiri Başka hesaplarda geçen adımı Temize çıkarmalıyım sensizlik çarpanıyla Esnaf telaşı var üzerimde gün kısa Bir ters bir düz katlayınca…
merdivenlerden iniyorsun geride bıraktıkların detone basamak basamak düşüyor irtifan hava kararıyor ve bir avuç toprak döküyorsun seni terk edecekleri çukura takım elbiseli yalanlar bırakıyorsun geride…
Şehir merkezindeki ürkütücü patlamanın ardından yeri göğü inleten korkunç bir ses duyuldu önce… Parçalanan bedenler, yürekleri dağlayan iniltiler, kargaşa ve koşturmaca sonra… Vicdanları sızlatan kapkaranlık…
Gökyüzüne gri renkli perde çekilmiş. Rüzgârın eşlik ettiği kuşlar kaybolmuş gibi nereye gideceğini bilmez halde bir oraya bir şuraya uçmakta. Soğukla ilk tanışan binalar birbirlerine…
Balkonla sınırlı yaşamaktan kurtulmuş, evin tümünde özgürce dolaşıyordu, yayılıyordu. Boşuna değilmiş büyüdüğünü göremediğime üzüldüğüm; yavru bıraktığım kömür karası cılızı, ele avuca sığmaz gürbüz bir delikanlı…
Zorunluluktan taşındığımız yeni evdeki birinci gündüzümde ilk konuğumuz oldu. Kendisinin deyimiyle: Bu iyi! Karşımdaki koltukta, fırsat çıksa da çocuklaşsam diyen olgun bir adam. Tanıştığımızda en…
Eylül… Yapraklar dökülüyor yine, bir hüzün kaplıyor içimi yeniden. Gurup ormana düşüyor yine anne. Yeni bir Eylül geldi. Kobani’li Aylan’ı kim hatırlar, kimin umrundadır ki anne? Kaç Eylül geçse,…
İlkbaharın ilk demleriydi. Urfa’da havalar sıcak geçtiğinden, kış pek yaşanmazdı. Soğuk, kar, fırtına yaşanmaz. Nadiren on-on beş yılda bir bazen yoklarmış. Ali ve Şeyhmus ayrılmaz ikili olmuştular. Yedikleri, içtikleri…
Yanağından aşağı Usul usul Ipıl ıpıl iniverdi mağma Geldi durdu gönül dağıma Anne anne anneee!…. Bir şehit babası atlastan avucuyla Ateşin damlaları alıyor haddelerinden… Bu…
Erken gelmek varmış dünyaya İstanbul’a erken gelmek siyah-beyaz sokaklardan sardunyalar akarken mesela çocuklar, gazozlar, ahşap kapı önleri şehrin öfkesini tütsüleyip üflerken vapurlar inmek…
İnsan gönül aynasına bakarken Zaman sınanmamış ustura olur Farkına varmadan keser bir yeri Ilık ılık kan akarken içine Şerha şerha yarılırken dudağı Kendi gözyaşını içiyor…
Eylül hüzün ayıdır. Sözlükler her ne kadar da hüzün; gönül üzgünlüğü, gam, keder, sıkıntı olarak tarif edilmeye çalışılsa da hüzün bu tariflerin ötesinde bir yerde…
Anadolu’nun sarı bozkırlarında gün boyu parlayan güneş günün yorgunluğuna hala direniyordu. Göz kapaklarının gittikçe ağırlaşan uykuya direnmesi gibi… Yavaş yavaş gücü tükeniyor, ufuk çizgisinin ardındaki…
Mahpusluk zor dostum. Hele de otuz yıl ceza almış ve yaşın da on dokuz ise… Zor birader, zor demek bile zor. Girişte göze çarpan F301…
Ey şiiri can damarından devşiren Hayatı şiir gibi şiiri de hayat gibi Can ilmeğine işleyen kelime işçisi Ey güzel sözleri inci gibi nakşeden Dilinin…
1 ne dem baki ne gam baki hüvel baki entel baki bu dünya bir kalmama bakkalıdır tamam mı bakkal baki 2 birer azap şekilleri…