Kâğıda kulağakaçan yazarak bir eksiğe işaret etmek istiyorum. Henüz anlamını ve anlamsızlığını bilmediğim bir noksana dikkatimi vermeye çalışıyorum belki de… Bir ilk kelime, ilk cümle, paragraf yazıp devamının su gibi akıp gelmesini bekliyorum. Her şey benim dışımda gelişmeli ve ben ilk kâtibi ve ilk okuru olmalıyım bir metnin. Benim varsa bir şerefim, sevincim, kıvancım ve daha başka her ne haltım varsa bu olmalı. Yazar değil ilk okur olarak daha keyifli olabilirim. Bunun sebebini bilmiyorum. Bilmeli miyim?
12.07.2001
Binlerce değil sadece bir yıl önceydi. Geçip gitmiş, tükenmiş bir yıl. Sadece bir takvim kadar öncesi. Bu kadar basit.
****
Kirpi ve karga arasındaki farkı bilmeyenlerin de saygı görmeye ihtiyaçları vardır takdir edersiniz ki… Ayrıca takdir etmeseniz de kimsenin tekdir etmeye hakkı yoktur zannediyorum.
13.07.2001
Özür diliyorum. Mazeret beyan ediyorum. Apışıp kalıyorum. Tuttuğum işe yaramaz hale geliyor. Susuyorum. Susuyorum. Susuyorum. Susuzluğumu hiçbir şey gidermiyor. Yiyorum. Yiyorum. Yeni kilolar alıyorum. Özür diliyorum. Mazeret beyan ediyorum. Apışıp kalıyorum.
14.07.2001
Uyuyorum. Gözü açık uyuyorum. Bir Japon balığından gözü açık uyuma dersleri aldım. On sene filan oluyor bu. Tecrübeliyim yani. Her neyse “kulağakaçan”a devam ediyorum. Bakalım “düşe/yazmak” ne kadar sürecek? Ne kadar karalayacağım bu defteri? Bitirdikten sonra ne kadarını okuyabileceğim? Ne kadarını yayınlayabileceğim? Soru sormak iyidir. Cevabını yaşayacağım sorular bunlar. Verebileceğim bir sözüm yok çünkü. Kanepeye uzanmış yazıyorum. Bu tarihe geçmeli. Sırtüstü uzandım ve ayakucumda henüz sayfalarını çevirdiğim Malina var. Ingeborg Bachman yazmış. Yanında Leman dergisinin geçen haftaki sayısı. Eba Müslimin Horasani ve Nasrı Sayyad Savaşı. Kolonyalı mendil. Gerçek Hayat dergisi. Milliyet Sanat dergisi. Bir naylon torba. Atlas dergisi. Bir başka Gerçek Hayat dergisi. Tırnakları bazen batıyor bu derginin. Canımı acıtıyor. İşim, mesleğim, ciddiyetim, soytarılığım, soysuzluğum…
14.07.2001
Yorgunum. Uzayıp giden, koşturmacayla geçen ve biten bir günün yorgunluğu bütün ağırlığıyla vücuduma çökmüş durumda. Bacaklarım. Omzum. Gözlerim. Başım. Kollarım. Ne çok şeyim varmış. Ağrılarıyla kendi varlıklarını bana hissettiren organlarımın varlığından, sağlığından dolayı şükürler olsun.
Yorgunum demiştim değil mi?
15.07.2001
Yol boyu tanımadığım yüzlerle yoldaşlık ettim. Gazetelerine gömülmüş erkekler, müzik dinleyen ve ayaklarıyla tempo tutan delikanlılar, huzursuz çocuklar, kitap kurdu kadınlar. Bir yolu beraberce kat ettik. Yirmi beş dakika kadar sürdü yoldaşlığımız. Birbirimize değmeden, bakışlarımız rastlaşmadan aynı istikamette vakit öldürdük. Buna yoldaşlık denmediğinin farkındayım elbette. Bir sırrı, bir iradeyi paylaşmadan yo arkadaşlığı olmayacağının; böyle kafile halinde hareket eden, aynı taşıta binen insanların yoldaş sayılmayacağını biliyorum. Yine de yoldaş kelimesini yanlış anlamda kullanmaktan da vazgeçmiş değilim. Anlamsız bir inat bu belki de…
18.09.2006
Latest posts by Suavi Kemal Yazgıç (see all)
- Güne Notlar - 15 Ağustos 2018
- Asıl Yenilgi - 7 Mayıs 2018
- Afrika Hariç Değil - 26 Kasım 2017
Bu yazı yorumlara kapalı.