Güneşten sıcak olan ne midir?
Tabiî ki sevgi!
Sevgi, değerine paha biçilemeyecek duyguların başında gelir. Onu karşısındakine sunanın kalbini huzurla doldururken, sunulan sevgiyi alanı sevinçlere boğan bir ışığı andırır. İçimizi aydınlatırken, evrendeki rolümüzü zarif şekilde bize hatırlatan bambaşka hisler yumağıdır. Dünyada, bu coşku dolu duygunun şifalandıramayacağı hangi varlık olabilir? Sevgiyi, tâ içlerinde hissedenler, kendilerini aynı zamanda dünyalara sahip olarak da hissetmezler mi çoğu zaman?
Ne güzel, ne sıcak, ne yaşanılası bir duygudur sevgi!…
Evrenin varlığının kökeninde sevgi vardır. Hayatın kaynağı, sevgiyle yoğrulan enerjide saklıdır. Bu nedenle sevgi, maddî anlamda dünyanın bütün servetleri içinde olsak da, aradığımız, eksikliğinde bir çiçek gibi solup boynu bükük kaldığımız duyguların başında gelir.
Sevginin öylesine büyüleyici, varlıkları birbirine bağlayıcı bir yanı vardır ki, bunu kelimelerle anlatabilmek pek kolay değildir. Hayat serüveni boyunca, özellikle güçlüklere dayanma ve onlarla birlikte yaşama dönemlerinde sevginin insana kattıkları, altın tepsi içinde kendisine sunulmuştur. Bir işe sevgiyle başlar, onu sevgiyle sürdürürsek, bu muazzam duygunun bizi ulaşılması zor görünen hedeflerimize kavuşturduğunu fark ederiz. Bir anda gerçekleşmez tüm bunlar elbette. Öyle kolay olmaz, arzuların yaşama katılması. İşte tam da bu noktada, sevginin can yoldaşı sabır; sabıra eşlik eden gerçek dost da zamandır.
Her yeni güne sevgiyle başlayan bir yürek; yüzüne tebessümü, aklına güzellikleri, ruhuna dinginliği kendiliğinden çeken bir mıknatısa benzer. Öylesine özel bir mıknatıstır ki bu: o yüreğe düşmanı dost, dostu daha yakın dost yapar.
Buna karşılık, çoğumuz tüm varlığa sevgi dolu hislerle yönelebilme becerisini ancak ruhsal yolculuğumuzun ilerleyen dönemlerinde kazanabiliriz. Bunun kökeninde, varlıklara sevgiyle yönelebilme duygusunu bize bahşedecek olanın, yalnızca Yaratıcı’nın olması gerçeği yatar. Olgunluk süreçlerimizin gereği olarak bu bahşetmenin de bir zamanı olacaktır.
Bu süreç, kimi zaman iletişim hâlinde olan varlıkların enerjilerinin uyuşmasıyla kendiliğinden, kimi zaman da devamlı telkin yoluyla beynimizden gelen tekrarların ruhumuzun derinliklerine inmesi yoluyla açığa çıkacaktır. Devamlı düşünülen şeylerin akıldan gönüle yol bulması gibi, sevginin güzelliklerine teslim olmak isteyen bir insanın da, bu duygunun yaşanılası bir duygu olduğu gerçeğini derinlerden algılaması gerekir.
Sevgi; insanları birarada tutarken, kökende aynı olan “öz”leri aracılığıyla onları sıcacık sarmalayarak kaynaştırır. Ruhlar arasındaki benzerlikler ve yakınlıklar, insanların sevgiyle bütünleşmelerinde önemli derecede rol oynar. Büyük acıların dile getiril(e)meden sessizce çekilmesi gibi, derin sevgiler de dile getiril(e)meyen, ancak yüreklerin duyabileceği sessiz haykırışlarla hissedilerek yaşanabilir.
Dünyanın bir ucundaki insanın, diğer ucundaki bir insana/ diğer varlıklara sevgi enerjisini göndermesi evrene bambaşka etkilerde bulunur. Bu bir bakıma, artık günümüzde bilimsel olarak da kabul gören kelebek etkisini hatırlatır bize. Bu yaklaşıma göre, sevgimizi hangi varlıklar / insanlar için evrene armağan ediyorsak, o varlıkların / insanların yüreklerindeki sevgi kanallarına kendiliğinden bağlanmış oluruz. Bu sayede, evrendeki gizemli dengelerden biri kurulmuş olur. Evrene sevgilerini sunanlar bir de bakarlar ki, sevgi de ansızın onları buluvermiş.Yalnızca şu insan, bu canlıyı sevmekten bahsetmiyoruz burada. Ayırımsız olarak yaratılmışları sevmekten söz ediyoruz. Tasavvuf felsefesinde bu kavram “Aşk” olgusunu da beraberinde getiriyor. Tüm varlığı ayırmadan bağrına basabilen yüce gönüllü insanlar için “Aşk ehli” kavramı kullanılıyor. Sevgi, kimi zaman aşktan farklı olarak, yaratılanları seçerek sevme olgusuyla yan yana getiriliyor. Yaradan’ın izlerini taşıyan yaratılmışları seversek eğer, yaşam döngülerimizde onlardaki öze yakınlaşmaya ve bu özü anlamaya çalışırsak, işte ancak o zaman biz gerçek “biz”i keşfetmiş ve derinlemesine algılamış olacağız.
Sevgiyi hissedebilen bir gönül için, herkesi ve her şeyi kendi alanına buyur edebilmek, bir süre sonra yaşam içinde sergilenen en doğal davranışlardan biri olacaktır. Sevgisiz yaşamsa, tıpkı buz kütlelerinin ürpertici soğuğu gibi, ruhlarımızı dondurarak, benliklerimizi altüst edecektir.
Bu ne dayanılmaz bir çile, bizleri iliklerimize kadar üşüten ne zorlu bir deneyimdir!
Sonsuzluğumuzu algılayabilmemiz için, öncelikle, o sonsuzluğun kaynağının sevgi olduğunu da algılayabilmemiz gerekir. Yaratıcı-yaratılan-evren-kâinat arasındaki iletişim zincirinin en güçlü bağlarından birinin sevgi bağı olduğunu anlayabilirsek eğer, sevginin neden bu kadar etkili bir duygu olduğunu anlayabilmemiz çok daha kolay olacaktır.
Sevgi bahçesinden tatlı tatlı esintiler gelirse yüreğinize; ruhunuz ve benliğiniz şenlenir, çiçek kokularına bulanır en güzeliyle. İşte o zaman, hayata sevmek için geldiğinizi anlarsınız. Hem de hiçbir karşılık beklemeden, sevdiklerinizin de mutlaka sizi sevmeleri gerektiği gibi bir düşünceye takılıp kalmadan.
Sevginin, varlıklar arasında karşılıklı olarak gerçekleşen çok özel bir etkileşim olduğu doğrudur. Ancak ne olursa olsun, bu yüce duygunun beklentilerden ibâret olmaması kalplerin asâletinin gereğidir. Zaten sevginizi içtenlikle sunduğunuz, yüreğinizde yer etmiş her varlık, bu enerjiyi algıladığı an, ister istemez bu döngüye katılacak, evrendeki dengenin sağlanması için kendiliğinden size ve etrafına yönelecektir. Yani siz, karşınızdaki varlıklara/insanlara sevgiyle bakabilir ve onlara sevgi dolu hisler beslerseniz, onlar da aynı hisleri zaman içinde, olgunlaşma süreçlerine bağlı olarak sizin için duyacaklardır. Üstelik siz, beklentisiz olarak onlara yüreğinizi açmış olsanız bile…
Bu, evrendeki doğal düzenin gereğince gerçekleşecek bir durumdur. Olumlu bakış açısı, olumlu olayları ve kişileri size çekecektir. Yüreğinizdeki sevgiyle, içtenlikle yöneldiğiniz her varlık, sizdeki “öz”le bütünleşmek için, kendiliğinden sevgiyle size yönelecektir.
Maddî veya mânevî yönelişler, bu evrendeki dengenin sağlanması için nasıl da kıymetlidir! Sevgi ibresi hangi oranda gerçeğe yaklaşıyorsa, insan, o oranda özgürleşecek ve sevginin yüreğine saçacağı aydınlıkları deneyimleyimleyecektir.
“Sevilmek için sevmek” insanî yapıyı işaret ederken, yalnızca “sevmek için sevmek” meleklere mahsus bir vasfı işaret eder. Bizler melek değiliz elbette; ama hiç değilse sevginin, ılık rüzgârları andıran güzergâhında yol alırken, yüreklerimizin zaman zaman kanatlar takmasına izin vererek, bu kanatların zarif çırpışlarını birbirimize armağan edebilsek ne de güzel olurdu!
Bir bilgenin yıllar öncesinden bizlere seslenişi olan “En güç iş, insanı sevmektir.” deyişini hatırlayarak, bunun üstesinden gelmeye çalışmak, zor mudur sahiden? Hadi zor diyelim; hiç mi atılamaz güçlüktedir, “insanı” sevmek için atılacak karınca adımları? Ucundan- kıyısından da mı hissedilemez niteliktedir, sevgi denen kutsal duygu?
Genel bir anlayışla; acımasız, kardeşin kardeşi ezdiği, kalplerin katılaştığı çağımızda sevgiyi dünyadaki tüm kötülüklere karşı bir zırh gibi giymek bu kadar mı olanaksızdır?
Tüm varlığın, en küçük yapıtaşına kadar, sıcacık hissettiği / hissetmek istediği sevgi enerjisi yaratılışın kaynağı olduğuna göre, zaten özümüzde var olan bir cevheri açığa çıkararak işlemek çok mu imkânsızdır?
Evrende kalıcı olan şeyler, içtenlik ve sevgi ile yapılanlardır. O hâlde, insan gönlü küçük bir evren olduğuna göre, o gönle sunulan sevgi(ler) mutlaka karşılık bulacaktır. Mühim olan o evreni keşfetmek ve karşılıklı akışı / algılayışı hissederek lâyık olduğu değeri sunabilmektir.
Kimbilir belki de bundan dolayıdır, eskilerin “Gönülden gönüle yol vardır.” deyişleri? Sevginin, gönülden gönüle yönlenen, görünmez bir yolu olduğunu benliklerimize nakşederek, birini/birilerini sevdiğimizde aslında bizdeki varlığın, ondaki/onlardaki varlığı sevdiğini bu vesileyle ifade etmeleri.
Ömer Hayyam’ın:
Tekkede, manastırda eremezsin.
Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada
Cennetin, cehennemin üstündesin.”
şeklinde dile getirdiği ve tasavvuf büyüklerinin çağlar boyunca sürdürdükleri, “Hâl ehli” olabilme gayretlerini örnek alarak, yaşamlarımıza katmamızı öğütlemeleri de bundan dolayı olmalı.
Latest posts by Ezgi Fatma Açıkgöz (see all)
- Bir Hekimin Gül Kokulu Sözleri - 15 Ağustos 2018
- Dünyadır Memleketim - 7 Mayıs 2018
- Güneşten Sıcak - 26 Kasım 2017
Bu yazı yorumlara kapalı.