Atilla Kurtuluş/Banu T. Kurtuluş’a
İffetli gökler gibi kapalıydı yaşarken
Ölümünle açılacak kaşlarının arası
Kendine çeker boşluk
İster zıpkın, ister fışkın, ister ok
Hatta bakışların delgisi de
Bir aralıktan geçerek
Canına değer
Kim görse nâdan
Okşamak isteyecekti soymadan evvel
Beyaz kürkünü
Gezinişler üstünde, arsızca ürperişler
Kızıla kesmeden henüz
Oysa etin ardında mundar, ardında
Güveyin manidar yüzü
Bir şey gizleyecekti
Bir aralıkta
Her incire bir
Sana bin pencere açılacaktı
Ellerinde kasatura, oturuşlu bin nefer
Taş atmak ıslık çalmak çağırmak için
Başını çıkarmak için bir aralıktan
Sütün senindi, sütün senin
Ölecekmiş gibi
Yalanan
Her şeyin içine bir şey katlı, şeyler
Çizilişli buğuların altında
Yok saydamlık, yok falı bakılmayan bir nesne
Bilen bilir çamurda
Kıvrılışlı bir solucanın boğum izinden
Hangi veliahtın
Taht muştusu saklı
Oysa ıstırabın senin
Saydam, yorumsuz bir aralık
Yalnız ve yalnız
Kendini sayıklayan
Yok çıplaklık tanrıdan başka
Ve senin tuzundan
Kılıfında eskiyen günahlar sicimlidir
Bir gün asılmak için
Nalınlarınla
Tuva beklentisi boş, tutuşamaz çalı yaş
Ulu bir çehre de gelmeyecekti
Yastıklayarak
Urgan ile gırtlak aralığını
Ne de bin melek
Her isim bir kesikle okunsun diye
Alınları kılıç üzre secdeye eğik
Olmayacaktın yalvaç, billur tanrı erliği
Tansığın yoksul
Bir salkımı sıkınca, bir nefes
Apansız şaraba dönmeyecekti koruk
Ama yürekse herkesin dört odası
Eğnine kuşlar ile karıncaları
Çağıran süleyman bile
Yaş alınca senin gibi yorgunca
Küsmeğe gidecekti
Âdem ile hayvan aralığına
Yıkılışlı dünyanın içine doğru
Olanaksızdı sevinç, yalnız acı bir soluk
Değil taşkınlara kül serpen yemenisiyle
Değil seviş teri sevgilinin göğüs aralığında
Onun dirileşen, hacimlice duruşu
Etini ıslakça biçen
Ne de boynunca gezdirilen tırnak dişiliği
Yırtılsın diye kat çizgisinden
O solgun, kadim sayfa
Avluda ıssız kayrak taşları
Bir ağaç
Dalda bir kuş
Bir ötüş yeterdi hıçkırmak için
Hüsran suskusuyla başları bükük
Eve dönen atlılar gibi
Mağluptun
Benliğin bir kara ferman
Bir yas aralığı
Ölgün bir akşamın taraçasında
Yüzüne su serpilen dalgın bir şehvet gibi
Elinde kalacaktı
Son değil, bir kez daha
Bir kez daha içine sıvanmak için
Şahdamarını sıyırmak için göbeğine bağ
Şehirden geceleri yapayalnız bir dağa
Elinle eteğini üstüne çekecektin
Ey ıstırabın yumduğu bakışsız gözler
Ey yoğuşan nefret göğüs altında
Ondur beni ana toprağım, karhadan aşır
Bir kuzuyu otarır gibi
Yırtılan bir rahmin aralığından
Bir kez daha
Yaylalara hicret
Latest posts by Metin Tavukçuoğlu (see all)
- Hüsran Aralığı - 1 Ocak 2015
Bu yazı yorumlara kapalı.