"Enter"a basıp içeriğe geçin

Şiirlerde, Türkülerde Yaşayan Gemiler

Birinci Dünya Savaşı’nda yaşanan Rus işgali sırasında Karadeniz’de sahil yolunun, daha doğrusu ilk karayolunun temeli atılmış oldu. Bu yol 1960’larda yenilendi, içerden daha çok kıyılara iner oldu. 2000’lerde ise şimdi kullanılan sahil yolu gündeme geldi. Karadeniz’de karayolunun bu kısa serüvenine değin gerek yerleşim yerleri gerek bölge ile İstanbul arasında ulaşım denizyolu ile sağlanmaktaydı.
Öyle çok gerilere gitmeye gerek yok. Bölgeden yaşanan İstanbul ve memleketin diğer yerlerine yönelik göç, yine 1960’lara kadar denizyolundan gerçekleşmekteydi. Dolayısıyla Karadeniz’den dışarı çıkmış hemen her ailenin deniz ulaşımına dair, daha doğrusu bu ulaşımın önemli aktörleri gemilere dair hatıraları vardır. Sadece göç öyküleri değil, iş için, şifa bulmak için, akraba ziyaret etmek için ve okumak için dahi gurbete giden yol bu bölgede gemilerle geçilirdi.
Gemiler hemen her bütçeye uygun ulaşım imkânı sağlamaktaydı. Varsıl insanlar ve aileler birinci veya ikinci sınıf kamaralarda, turizmin henüz elinin değmediği memlekette ilk turistik nitelikte mutfaklara sahip olan bu gemilerde lezzetli yemekler yiyerek ve keyifle seyahat ederken, bölgenin yoksul insanları ambarda veya yaz günlerinde güvertede yani açıkta, daha ucuz ve konfordan uzak koşullarda, sandıkları, denkleri hatta beraberlerinde göç eden hayvanlarıyla birlikte ulaşım imkânı bulmaktaydılar.
Gemiler, gemiler diyoruz… Aslında Karadenizlilerin yoldaşı olan bu gemilerin her birinin adı vardır. Gülcemal, Cumhuriyet, Tarı, Aksu, Ordu ve daha niceleri gibi. Bu gemilerden günümüze ne yazık ki soluk fotoğraflardan başka bir şey kalmamıştır.
Karadenizlilerin bu gemilerle seyahatlerinin edebiyata ve halk kültürüne de yansımaları olmuştur. Türkçenin kimi önemli şairleri şiirlerinde ve yöre insanlarının hikayelerini anlatan türkülerde bu gemiler demir almakta ve seyretmektedirler.
Şiiri de fırçası da Karadeniz’in suyuna bulanmış büyük şair Bedri Rahmi Eyüpoğlu İstanbul Destanı’nda bu gemilerden Gülcemal’in kulakların şöyle çınlatır durur:
“İstanbul deyince aklıma Gülcemal gelir
Anadolu´da toprak damlı bir evde
Gülcemal üstüne türküler söylenir
Süt akar cümle musluklarından
Direklerinde güller tomurcuklanır
Anadolu´da toprak damlı bir evde çocukluğum
Gülcemalle gider İstanbul´a
Gülcemalle gelir”
Gülcemal, Bedri Rahmi’nin kalemiyle işleyeceği kadar zarif ve bir o kadar da büyük bir gemidir. Aslında okyanus ötesine seyahatler yapan gemi türünün öncülerindendir. Gülcemal veya ilk adı ile Germanic ve eşi Britannic 1874’te İrlanda Belfast’ta Harland & Wolff tezgahlarında inşa edildiler. Germanic 5.071 grostonluktu. Uzunluğu 142 metre, genişliği 14 metre, çektiği su 10,3 metre olan geminin Maudlay & Son and Field yapımı 3.825 beygir gücünde 3 silindirli tripil buhar makinesi vardı. İngiltere-ABD arasında İngiliz vapur kumpanyası White Star için yolcu taşıyan Germanic, Ağustos 1896’da yenilenen kazanları ve makineleri ile Atlantik‘i 6 gün, 21 saat, 38 dakikada geçerek “Mavi Kurdele” sahibi oldu.
1902’de bir başka İngiliz kumpanyası olan Dominian Lines’a satılan Germanic, Ottowa adı ile Avrupalı göçmenleri Amerika’ya taşıdı. 1911’de Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi tarafından 25.112 altın liraya satın alındı ve dönemin padişahı Sultan Reşad’ın annesinin adı yani Gülcemal adı verildi bu güzel gemiye. Birinci Dünya Savaşı sırasında hastane gemisi olarak kullanıldı. 10 Mayıs 1915’te İngiliz denizaltısı E14 tarafından Marmara’da İmralı Adası önlerinde torpillendiyse de İstanbul’a çekilerek yarası kapatıldı. 1917’den hizmet dışı kalacağı 1937’ye kadar tekrar çalışmaya başladı. Hizmet dışı kaldıktan sonra ambarları depo olarak kullanıldı. 1950’de bir dönemin efsane gemisi Gülcemal sökülmek üzere Messina’ya götürüldü.
Gemiler Karadenizlileri hep İstanbul’a veya daha ötelere taşımaz. Bölgenin batısında yer alan Zonguldak kömür havzası da Karadeniz’in özellikle doğusunda çok göç almıştır. Trabzonlu, Rizeli babayiğit gençler ekmeklerini kömürün karasından çıkartmak için kuşaklar boyu bu bölgeye deniz yoluyla taşınmışlardır. Bu göç ve gemiler türkülerde de anlatılır. Kendi de eski bir madenci olan şair Fahri Bozbaş, Tarı gemisinden bahsettiği türküsü hakkında şunları anlatır:
“Hep hüzünlü şarkılar yapmak istemiyordum. ‘Asma’da Osman’ esprisinden yola çıkarak, bir öyküyü üç kıtada dile getirdim. Fadime’yi Trabzon’da tarlada, kocası Osman’ı da Asma’da tanımladım. Tarı Vapuru ile Havzaya gelen Fadime’yi, Zonguldak Limanı’nda Osman ile buluşturdum. Şarkının nakaratını ise, Osman’ın kayınpederinin çektiği telgraftaki şu sözler oluşturdu: Fadime Tariyadur, Tari suyadur, uç güne orayadur, alasun oni Bu ne biçim tel? Adres: Asma’da OsmanHep hüzünlü şarkılar yapmak istemiyordum. ‘Asma’da Osman’ esprisinden yola çıkarak, bir öyküyü üç kıtada dile getirdim. Fadime’yi Trabzon’da tarlada, kocası Osman’ı da Asma’da tanımladım. Tarı Vapuru ile Havzaya gelen Fadime’yi, Zonguldak Limanı’nda Osman ile buluşturdum. Şarkının nakaratını ise, Osman’ın kayınpederinin çektiği telgraftaki şu sözler oluşturdu:
“Fadime Tariyadur, Tari suyadur,
uç güne orayadur, alasun oni
Bu ne biçim tel? Adres: Asma’da Osman”
Fadime’yi Osman’a taşıyan Tarı’nın ilk adı Tadla’dır, sonra Frankenvald adını alan gemiye, Vapurculuk Sosyetesi TAŞ tarafından satın alınınca Tarı adı verildi. Gemi, 1908’de İngiltere, Hartlepool’de Furness, Withy & Co. Ltd. tezgahlarında inşa edildi. 4.026 gros tonluk Tarı’nın boyu 121 metre, eni 14 metre çektiği su 7,4 metre idi. 2.500 beygir gücünde buhar makinesi bulunan Tarı, saatte 14 mil hız yapabiliyordu. 1966’da hurdaya çıkarıldı.
Tarı gibi türkülere konu olan bir diğer gemi Ordu’dur. İkinci Dünya Savaşı ertesi deniz ticaret filosuna katılan ilk motorlu dizel gemiler birbirinin eşi Güresun, Ordu ve Trabzon gemileri idi. ABD’den 1949’da satın alınan gemilerden Ordu 1937’de Giresun ve Trabzon ise 1938’de Danimarka, Nakskov’da Nakskov Skibs A/S tezgahlarında inşa edildiler.
6.790 gros tonluk gemilerin boyları 134,2 metre, enleri 17,8 metre idi. Çektikleri su 10,3 metre olan gemilerin İtalya, Torino, Fiat Grandi Motori yapımı, 6.000 beygir gücünde dizel motorları vardı. Tek uskurlu olan gemiler saatte 14 mil hız yapabiliyorlardı. 528 yolcu kapasiteli gemilerden Giresun daha önce Aconcagua adıyla, Ordu gemisi Copiapo adıyla ve Trabzon gemisi ise Imperial adı ile çalışmıştı. Çok sevilen bir gemi olan Ordu, 11 Ekim 1969’de Kurucaşile açıklarında çıkan yangından sonra hizmet dışı kaldı. Karadenizliler bu kadar içli dışlı oldukları gemiye türkü de yakarlar. Hüseyin Dilaver-Ahmet Yamacı’nın repertuara kazandırdıkları bu güzel türkünün sözleri şöyledir:
“Oy benum sevduceğum (Da)
Olur mı böyle keder
Of Sürmene yaylası da
Onbeş doktora bedel
Arafil Yomura da (Oy)
Gel gidelim Pazar’a
Ben Pazar’da duramam (Oy)
Beni Rize de ara
Çıkalım Soğuksu’ya (Oy)
Bir eğlence edelum
Geldi Ordu vapuru (Oy)
Trabzon’a gidelim
Trabzon’un feneri (Oy)
İki defa döneyi
Geldi Ordu vapuru (Oy)
Limana mı gireyi
Trabzon limanında (Oy)
Vapurlar dolaşıyı
Var akluma gelende (Oy)
Yüreğim alişiyi”
Önce karayolunun gelişmesi, hızla artan otobüsler, ardından hemen her şehrine inen uçaklarla havayolu ulaşımının yaygınlaşması ve tabii artık yolcu gemisi filosu olmayan bir ülke haline gelmemiz sonucu artık Karadeniz limanlarına ve iskelelerine yolcu gemileri uğramaz oldu. Yani artık Gülcemal, Tarı ve Ordu gibi şiirin mısrasına, şarkının veya türkünün nakaratına demir atan gemiler yok.

Latest posts by Yrd. Doc. Dr. Murat Koraltürk (see all)

Bu yazı yorumlara kapalı.